Zorunlu göçle, sığınmacılar, evlerini, ailelerini, sevdiklerini, gündelik hayat rutinlerini, alışkanlıklarını, anlam ve çıkarla dolu olarak algıladıkları habituslarını terk ederler. Bu bağlamda sığınmacılar, anlam inşa edemedikleri, anlam üretimine dâhil edilmedikleri ya da anlam kurmada zorlandıkları bir alanda var olmaya çalışırlar. Ancak bu, kolay bir süreç değildir. Çünkü göç toplumsal bir değişim süreci olarak sosyal, ekonomik ve siyasal birtakım sorunlara yol açmaktadır. İki farklı toplumun bir araya gelmesiyle bir takım problemler de beraberinde gelmektedir. Bu açıdan bir araya gelen halkların aşması gereken sosyal, ekonomik ve siyasi problemler bulunmaktadır. Toplulukların aşması gereken problemlerden biri de kültürel uyum sorunudur. Herhangi bir toplum, içinde bulunduğu şartların dışına çıktığı andan itibaren yeni koşullarla karşılaşır. Göçmenler bir yandan daha önceki kültürleriyle yaşama tutunmaya çalışırken diğer yandan yeni koşullara da uyum sağlaması gerekmektedir. Ancak bu gerek bireyde gerekse de toplumda bir gerileme de neden olabilmektedir:
Bizim tatilimiz cuma günleriydi. En güzel, en özel günümüzdü. Şimdi hepimiz bunu çok özlüyoruz. Çocuklarla o gün eğlenirdik. Namazdan sonra da sosyal hayatımız başlardı. Oysa burada cuma günü hep çalışıyoruz. Tatilin pazar günü olması bizde bir şaşkınlığa neden oldu ve hala da uyum sağlayamadık (Osman, Ahmed, Fehmi).
Dil problemi iki toplumun daha yakın, sıkı ilişki kurmasını engelliyor (Abdulaziz, Osman). Türkiye’de yaşadığımız ekonomik sorunlar aile problemlerine de yol açtı. Ekonomik nedenlerden dolayı Suriyeliler arasında boşanma oranı arttı (Ahmed).
Suriye’de kendi aramızda daha yakın ilişkilerimiz vardı. Burada ise bireyselleşme arttı. Ekonomik sorunlar, ailenin tüm fertlerinin çalışmak zorunda oluşu toplumsal ilişkimizi olumsuz etkiledi. Bir araya gelemiyoruz (Mohamed, Abdulaziz).
Türkler yardımseverler, ancak iş meselesine gelince durum değişiyor. Suriyelilere iş vermek istemiyorlar (Nahla).
Suriyelilerin gelişi Türkiye’nin iş koşullarını olumsuz etkiledi. Bu da onların göçmenlere bakışını olumsuz etkiliyor (Abdulaziz, Behzam).
Suriyelilerin yaşadıkları sorunlar arasında dil bilmeme, işsizlik, sosyal ve kültürel farklılıklar ve emek sömürüsü bulunmaktadır. Ayrıca eğitim problemi ile de birlikte tüm bu sorunlar aidiyetin ve sosyal uyumun sağlanmasındaki önemli engeller olarak karşımıza çıkmaktadır. Göç ile birlikte iki farklı toplum ve kültür karşı karşıya gelir. Sığınmacılar, onların yaşam biçimleri, yerleşik kültür için tehdit olarak algılanabilir, güvensizliğe neden olabilir. Böylelikle gündelik hayatta iki topluluğun karşılaşması soruna dönüşebilir. İki toplumun buluşması ekonomik açıdan da problemlere yol açabilir. Bu nedenle göçmenlerle yerel halkın ilişkisi çeşitli gerilimlere gebedir aslında. Bu gerilim, zaman zaman, yerleşik kültür tarafından göçmenlerin görmezden gelinmesi, onlarla ilişkide sakınılması, etkileşimde direnç gösterilmesi veya onlara karşı olumsuz tepkiler gösterilmesi gibi durumlarla sonuçlanabilir.
Göçmenler kültürel, ekonomik açıdan ve iletişim bakımından çeşitli problemlerle, yerleşik halkın olumsuz tepkileriyle karşılaşabilmektedir. Bununla birlikte göçmenler için yeni çalışma koşulları onların yaşamını olumsuz etkileyebilmektedir. Türkiye’yi daha seküler bulduklarını, Türkiye’nin daha zor ekonomik ve çalışma koşullarının olduğunu belirten göçmenlerin yaşam biçimi bu koşullara göre yeniden şekillenmektedir, onlar için gerilimli bir süreç olsa da.
Kaynaklar:
GÜVENÇ, Bozkurt, İnsan ve Kültür, Remzi Kitabevi, Ankara 2005