Göçün kadın sağlığına etkileri kötüleşme ya da iyileşme yönünde olabilmektedir. Kadının düşük gelir düzeyine sahip bir ülkeden yüksek gelire sahip bir ülkeye göç ettiği durumlarda sağlık hizmetleri açısından kadının durumu iyileşecektir. Ancak kadının sağlık hizmetinden yararlanabilmesi için o ülkenin dilini bilmesi ve iş sahibi olması gerekmektedir. Pek çok dünya ülkesinde kadının statüsü düşüktür, düşük statüye kadının göçmen olma durumunun eklenmesi sorunları daha da arttırabilmektedir. Göçmen kadınlar hem kadın oldukları hem de göçmen oldukları için cinsel taciz, tecavüz ve şiddette maruz kalabilmektedirler.
Göçmen kadınların karşılaştıkları bir diğer sorun da fuhuşa zorlanmalarıdır. Bu durum aynı zamanda kadınları istenmeyen gebelikler, cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve HIV enfeksiyonu açısından risk grubuna sokmaktadır (Miller, Decker, Silverman ve Raj 2007). Göçün ruh sağlığını olumsuz yönde etkilediğini belirten birçok çalışma vardır. Özellikle zorunlu göçün ruh sağlığını olumsuz yönde etkilediği ve kadın göçmenlerin erkek göçmenlere göre daha fazla duygusal zorlanma yaşadığı belirtilmektedir. Bir diğer çalışmada göç eden kadınların stresle baş etmede diğer bireylere göre daha yetersiz olduğu belirtilmektedir (Topcu ve Başer 2006). Rio Sanchez ve arkadaşlarının (2009) çalışmasında İspanya’da yaşayan Doğu Avrupa ve Afrikalı göçmen kadınlarda perinatal mortalitenin, İspanyol kadınlara göre daha fazla olduğu belirtilmiştir. Loeber (2008) Hollanda’da yaşayan Türk göçmen kadınlarda kontraseptif kullanım oranın düşük olduğunu ve adolesan gebeliklerin de yüksek olduğunu bildirmektedir. Loeber bu durumu Hollanda’ya gelen Türk’lerin daha çok Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu’sundan geldiklerini ve bu bölgeleri de gelişmemiş alan ve burada yaşayan halkın da çok fazla geleneksel özellikleri olması dolayısı ile Hollandalı kadınlardan üreme davranışları açısından oldukça farklılık gösterdikleri şeklinde açıklamıştır.
Bazı araştırmalarda göçmenlerin sağlık bakımı hizmetlerinden yararlanmalarını ve sağlık bakımı almalarını etkileyen önemli faktörlerden birinin dil problemi olduğu belirtilmektedir (Fassaert, Hesselink ve Verhoeff 2009). Sağlık bakımını almayı etkileyen bir diğer faktör de sosyal güvencenin olmasıdır. Göçmen kadınların %40’ı sigortasız olduğu ve sigortası olmayan kadınların koruyucu sağlık hizmeti, diş ve acil bakım hizmetlerini en az oranda kullandıkları belirtilmektedir. Devlet sigortası olanlarında özel sigortası olanlara göre yine sağlık bakımından daha az yararlandıkları bildirilmektedir (Fuentes-Afflick ve Hessol 2009). Bir diğer çalışmada göçmen kadınların % 65’i sağlık durumlarını zayıf-kötü olarak belirtmiş ve en sık görülen sağlık sorunları olarak da psikolojik ve jinekolojik yakınmalar olduğunu ifade etmişlerdir (Schoevers, Muijsenberg ve Largo-Janssen 2009). Domingo Puiggros ve arkadaşlarının (2008) çalışmasında göçmen kadınların daha çok multipar ve daha az doğum kontrolü uyguladıkları belirtilmektedir (Domingo Puiggros, Figora Volta, Loverdas Eseverri, Costa Colomer, Badia Barnusell 2008). İsveç’te göçmen kadınlarla yapılan bir çalışmada 35-49 yaş grubu Polonyalı ve Bosnalı, 50 yaş üstü Güney Amerikalı kadınlarında serviks kanseri riski yükselmektedir. İran ve Iraklı kadınlarında serviks kanseri riski düşük bulunmuştur. Sağlık personeli riskli gruplara karşı uyanık olmalı özellikle ileri yaşta göç eden kadınlara karşı dikkatli olunmalıdır. Diğer yandan over ve endometrium kanserinde göçün bir rolü olmadığı görülmüştür (Beiki, Allebeck, Nordqvist, Moradi 2008). Göçmen kadın alan Avrupa ülkelerinde yapılan pek çok epidemiyolojik çalışmada gebelik sonuçları çelişkili olarak verilmektedir. Gelişmiş ülkelerde, göçmen annelerin gebelik sonuçlarının yerli annelere göre daha kötü olduğu belirtilmektedir. Bollini, Pampallona, Wanner ve kupelnick (2009), 1966-2004 yıllarında 12 ülkeden 65 çalışmayı inceleyerek yaptıkları çalışmada göçmen kadınların %43’ünün Düşük Doğum Ağırlıklı Bebek (DDAB) doğurma, %24’ünün preterm doğum, %50’sinin perinatal mortalite, %61’inin konjenital anomali risklerine sahip olduğunu ifade etmişlerdir. Göçmen kadınlar ülkenin toplumuna dahil edilmeli kadın ve bebeklerin sağlıklarının iyileştirilmeye ve geliştirilmeye ihtiyaçları vardır. Bu riskler ulusal politikalar ile azaltılabilir. Özetle göç alan bölgelerde yeterli sağlık kuruluşu olmaması, göç edenlerin gelir düzeylerinin düşük olması, dil engeli, sağlık sigortalarının olmaması, geleneksel yaşam kalıplarına sahip olmaları göç edenlerin sağlık koşullarını olumsuz etkilemektedir. Ülkemizde göçmen kadınlarda en sık karşımıza çıkan sağlık sorunları ise; bulaşıcı hastalıklar, aile planlaması hizmetlerinden yararlanamama, doğum öncesi bakım hizmetlerinden yararlanamama, hastanede yapılan doğumların düşük, evde sağlık personeli olmaksızın yapılan doğumların yüksek olması, düzensiz adet kanamaları, kimi zaman kendiliğinden olan düşükler, çok sayıda ve kısa aralıklarla olan gebelikler şeklinde özetlenebilir (Topcu ve Başer 2006).
Kaynaklar:
- Sağlam S (2006). Türkiye’de iç göç olgusu ve kentleşme. Türkiyat araştırmaları, 5: 33-44.
- Schovers MA, Muijsenbergh ME, Largo-Janssen AL (2009). Self-rated health and health problems of undocumented immigrant women in the Netherland: a descriptive study. J Public Health policy, 30(4): 409-422.
- Sır A, Bayram Y, Özkan M (1998). Zoraki iç göçün ruh sağlığına etkileri üzerine bir ön çalışma. Klinik Psikiyatri Dergisi, 1 (2): 83-88.
- Topcu S, Başer A (2006). Göç ve sağlık. C.Ü. Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 10 (3): 37-41.
- Tılıç RH (2010). Göç dinamikleri ve kadın. Göç ve Kadın Sempozyumu, Ankara http://www.huksam.hacettepe.edu.tr/Turkce/Default.php Erişim: 16 Nisan 2010.
- Türkiye Göç ve Yerinden Olmuş Nüfus Araştırması (2006). Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Ankara. http://www.huksam.hacettepe.edu.tr/Turkce/Default.php Erişim: 16 Nisan 2010.
- Yılmaz TT (2005). Göçün kadın yaşamı üzerindeki etkileri. Sosyoloji AD Yüksek Lisans tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Van