Günümüzde çocuk etkin bir varlık olarak kabul edilmekle birlikte aynı zamanda tarihsel ve toplumsal koşulların bir ürünü olarak değerlendirilir. Çocuğun içinde bulunduğu sosyo ekonomik koşullar, okullaşmadaki yetersizlik ve eğitimsizlik gibi sorunlar, çocuğun içinde gelişip büyüdüğü aile yaşamında çocuğun potansiyeline ulaşmasında engelleyici ya da destekleyici olabilir. Bu hiç kuşkusuz çocukların ruh sağlığını da etkiler. Gençlik dönemi tıpkı çocukluk evresi gibi kendine özgü özelliklere sahiptir. Bu dönem bir nevi çocuklukla erişkinlik arasında yer alan gelişme, ruhsal olgunlaşma ve yaşama hazırlık evresidir. Genellikle çatışmalı, gergin, zor bir dönem olarak bilinir. Bağımsızlık ve özerklik isteği bu dönemin en belirgin özelliğidir. Gençlik dönemi çocukluk ve erişkinlik arasında yer alan bedensel, ruhsal ve sosyal kimliğin oluştuğu, bireyin toplumsallaştığı ve aktif rollerle aldığı evre olarak da ifade edilebilir. Aynı zamanda çocukluk döneminde temelleri atılan bio-psiko-sosyal gelişim süreçlerinin gençlik dönemi ile birlikte bireyin kendi potansiyelini yaşama aktarmaya başladığı bir çağdır. Bu dönemde değişim o kadar hızlı ve yoğun olarak yaşanır ki çocuk görünümünden yetişkin görünümüne geçmek ve bedensel gelişimini kabullenmek ergen genç için başlıca problem kaynağı olarak görülebilir. Bu hızlı değişim ve uyum süreci yalnızca bedensel değil, aynı zamanda ruhsal ve zihinseldir. Hızlı değişimden kaynaklı uyum sorunları bireyin kişilik oluşumunda çatışma, zorlanma, yalnızlık, otoriteye direnç, duygu yoğunluklarında artış, çekingenlik, karşı cinse ilgi ve cinsellik problemleri en sık rastlanan sorunlardır.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), çocuk ve ergenlerde ruhsal sağlığını, ideal psikolojik sağlık ve işleve sahip olma ve bunu sürdürebilme kapasitesi olarak tanımlar. Dolayısıyla yaşamın bu dönemlerinde ruh sağlığında oluşabilecek ruhsal bozukluklar normal psikolojik gelişimi aksatarak çocuk ve gençlerin ideal işlevselliklerine ve potansiyellerine erişmesini engelleyebilir. Epidemiyolojik çalışmalar, psikiyatrik bozuklukların bu yaş grubun yaklaşık %9 ile %21 gibi önemli bir oranını etkilediğini ortaya koyar. Yaşam boyu travmaların %25’i bu yaş gruplarında ortaya çıkar.
Toplum örneklemli çalışmalarda, 18 yaşını doldurmamış çocuklarda ruhsal bozuklukların yaygınlığı %15.8 olarak bildirilir. Farklı yaş gruplarında ruhsal bozukluk oranları okul öncesi dönemde %8, ergenlik öncesi dönemde %12 ve ergenlerde %15 olarak belirtilir (Roberts ve ark. 1998, akt. Oflaz, 2015). Benzer şekilde Türkiye’de toplum örnekleminde 4- 18 yaş grubunda klinik düzeyde ruhsal problem görülme oranı anne-babalar tarafından %11.3 olarak belirtilir. Bu oranlara karşılık gelişmiş ülkelerde ciddi ruhsal sorunu olan çocukların sadece beşte biri ruhsal yardım alır. Ruhsal bozukluk tanı oranlarının aynı toplumda zaman içinde değiştiğini gösteren bulgulara da yer verilir (Harpaz-Rotem ve ark. 2004, Roberts ve ark. 1998, akt. Oflaz, 2015). Bu ruhsal bozuklukların toplumdaki yaygınlığını, tanı ve/veya değerlendirme süreçlerinin zamanla farklılaşmasından kaynaklanabileceği klinik özellikler ile yardım arama davranışlarını etkileyebilen sosyo ekonomik veya politik değişimlerle ilişkili olabileceğini gösterir. Ayrıca çocukların ruhsal sorunlarının geliştiği koşullar ile klinik belirtiler ve ruh sağlığı birimlerine başvuru biçimleri ülkeler arasında farklılık arz eder. Bununla birlikte çocuk ve genç ruh sağlığında dini, etnik, bölgesel ve kültürel farklılıkların özellikle tanı, değerlendirme ve tedavi süreçlerinde etkili olduğu bilinmektedir.
Kaynak:
Oflaz F. (2015), Travma Yaşamış Çocuk ve Gençlerin Ele Alınmasında Çocuk-Ergen Ruh Sağlığı ve Psikiyatri Hemşireliği Uygulamaları., Turkiye Klinikleri J Psychiatr NursSpecial Topics 2015; 1(2):46-51
YİĞİT, T. ÇOCUK VE GENÇLERİN (ERGENLER) KARŞILAŞTIKLARI RUHSAL SORUNLAR VE PSİKİYATRİK SOSYAL HİZMET UYGULAMALARI Öz.