Türkiye’nin geleneksel refah rejimi temel olarak kayıtlı çalışanlara sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanma ve emeklilik hakkı tanıyan bir sosyal güvenlik sistemine dayalıdır. Çeşitli kuruluşlar altında sosyal yardımlar her zaman yapılmış olsa da bunlar merkezi değildi ve bütçedeki payları ve sistemdeki yerleri itibariyle göz ardı edilebilecek derece az ve düzensizdi. 1980’lerden itibaren Türkiye’de merkezi devlet eliyle sosyal yardım alanında yapılan birtakım düzenlemeler olsa da 2001 sonrasında bu alanda yapılan değişiklikler ve harcamalar önceki dönemle kıyaslanamayacak ölçüde artmış ve Türkiye’nin bugünkü sosyal yardım sisteminin temelleri gerçek anlamda bu yıllarda atılmıştır.
Türkiye’de merkezi ve kamu kaynaklı sosyal yardımlar düşünüldüğünde ilk ciddi gelişme olarak 1976 yılında çıkarılan engellilere ve 65 yaşının üstü vatandaşlara aylık nakit transferi öngören 2022 No’lu yasa sayılabilir. Bu yasa kapsamında engellilere ve 65 yaşın üzerindeki vatandaşlara belirli bir gelirin altında olma ve kendilerine bakacak birinci dereceden akrabalarının bulunmaması şartıyla belli bir miktar nakit gelir transferi öngörülüyor. Yasada bulunan kendilerine bakacak yakın akrabanın olmaması şartıyla yardım aile odaklı olsa da Türkiye’deki ilk yasa kapsamında düzenli bir gelir transferi olması açısından önemli. Bu yasayı 1986 yılında kabul edilen 3294 sayılı kanun ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu (SYDTF) Yasası takip ediyor. Yasa kapsamında SGK kaydı olmayan, “fakru zaruret” içinde ve “muhtaç” durumda bulunan vatandaşların ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla bir kaynak oluşturulması öngörülüyor. SYDTF’de biriken kaynakların ise aynı yasa kapsamında her il ve ilçede kurulması planlanan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları (SYDV) aracılığıyla dağıtılması öngörülüyor. Daha önce de çeşitli yasalarla 1984’te Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne, 1983’te SHÇEK’e sosyal yardım yapma görevi verildiyse de bu kanun, tek amacı sosyal yardım olan bir kurum kurmasıyla diğerlerinden ayrılıyor. Kurulduğu yıllarda, Fak-fukfon adıyla anılan bu fon ve vakıflar pek işlevsel bir şekilde kullanılmamış olsa da, 2001 krizi sonrasında Dünya Bankası’nın da önderliğinde yürütülen yoksullukla mücadele kapsamında bu fon ve vakıf örgütlenmesi Türkiye’deki kamu kaynaklı sosyal yardım mekanizmasının temel örgütsel yapısı haline gelmiştir.
1986’daki SYDTF yasasını 1992’de sosyal güvenliğe kayıtlı olmayan ve belirli bir gelirin altındaki vatandaşlara sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanma hakkını getiren Yeşil Kart uygulaması izliyor. 1980 sonrası devletin ekonomiye müdahalesini minimumda tutulması gerekliliğinin savunulduğu bir dönemde sosyal yardım alanında çeşitli yasaların yapımı dikkat çekicidir. Sosyal problemleri sivil topluma ve özel alana bırakma isteğine rağmen bu yasaların yapılması bir yandan ücretlerin düşmesi ancak bir yandan da köylerin çözülmesi, köyden kente göçün artması, geniş ailenin yerini çekirdek ailenin alması gibi sosyal ve demografik değişiklikler sonucunda yoksulluğun özellikle şehirlerde ciddi bir sorun olarak ortaya çıkmasına bağlıdır. Önceleri toplumun geleneksel dayanışma yöntemleriyle daha iyi mücadele edebildiği yoksulluk, 2000’li yıllara gelindiğinde gecekonduların çözülmesi esnekleşen iş piyasasının etkisiyle düşük ücretli, güvencesiz ve kayıt dışı işlerin yaygınlaşmasıyla yoksulluk kalıcı bir sorun haline gelmişti. 4 Özellikle 1999 depremi 2001 ekonomik krizinin etkisiyle de Türkiye’de ihtiyaçlara acil ve hızlı bir şekilde cevap verebilecek bir sosyal yardım mekanizmasının eksikliği görülüyor. Kriz sonrasında Dünya Bankası önderliğinde ODTÜ üniversitesi ortaklığında Türkiye’de ilk defa geniş kapsamlı bir yoksulluk çalışması yapılıyor ve 2002’de, hem krizin etkilerine acil müdahale hem de sosyal yardımların kurumsallaşması amacıyla Sosyal Riski Azaltma Projesi başlatılıyor. Bu çalışma sonrasında 2004 yılında çocuklu ailelere çocuklarını düzenli olarak okula göndermeleri ve düzenli sağlık kontrolleri yaptırmaları karşılığında, Şartlı Nakit Transferi denilen bir nakit gelir desteği uygulamaya sokuluyor. 2004 yılında bir yandan Dünya Bankası’yla yapılmakta olan yoksulluk ve Sosyal Yardım alanlarındaki çalışmalarda muhatap olabilecek bir yandan da sadece SYDTF’de toplanan yardımların dağıtımını organize etmek dışında Türkiye’deki yoksullukla ilgili araştırmalar yapacak ve politika önerileri geliştirecek bir yapıya duyulan ihtiyaçla Sosyal yardımlar ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, Başbakanlık altında kuruluyor. 2011 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın kurulmasıyla bu yapı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü adını alarak Başbakanlık’tan yeni kurulan bu bakanlığa transfer ediliyor. Burada dikkat çekilmesi gereken bir nokta, daha önce SGK’ya Primsiz Ödemeler Müdürlüğü’nü altında verilen 2022 aylıkları ve yeşil kart ödemelerinin de SYGM idaresi altına alınarak çalışma karşılığında kazanılan bir hak olarak sosyal güvenlik ile yardım olarak görülen desteklerin birbirinden idari anlamda tamamen ayrılmasıdır.
2012 yılında eşi vefat etmiş kadınlara, 2013 yılında da muhtaç asker ailelerine yönelik nakit transferlerinin de eklenmesiyle, ortaya bir yanda belirli kategorik gruplara yapılan merkezi ve düzenli nakit yardımlar bir yanda da süresiz, düzensiz ve büyük ölçüde SYDV’ler eliyle yapılan ayni ya da nakdi yardımlardan oluşan bir sosyal yardım sistemi ortaya çıkmıştır. Son olarak 2014 yılında yapılan bir değişiklikle SGK kaydı olanların da SYDTF’den yapılacak yardımlardan yararlanmasının önünün açılması bu yıllarda giderek artan çalışan yoksulluğu gerçeğinin de kabul edilmesi olarak yorumlanabilir. 2009 yılından itibaren kullanılmakta olan Sosyal Yardım Bilgi Sistemi (SOYBİS), Bütünleşik Sosyal Yardım Hizmetleri Projesi gibi projelerle bilgisayar ve bilişim teknolojilerinin kullanılarak yardımlara başvuranların ve yararlananların kaydını tutmak, beyan edilen bilgilerin doğruluğunu diğer kamu kayıtlarına bağlı sistem üzerinden sorgulayabilmek ve kurumsal kapasiteyi geliştirmek amaçlanmıştır. Sosyal Yardım Yararlanıcılarının Belirlenmesine Yönelik Puanlama Formülünün Geliştirilmesi Projesi’yle de sosyal yardımlardan yararlanacakları daha standardize edilmiş, önceden belirlenmiş ortak kriterler üzerinden belirleme çabasıdır. Türkiye’de bu alandaki gelişmeler değerlendirildiğinde birbiriyle çelişen iki eğilim göze çarpmakta. Birincisi ciddi bir kurumsallaşma çabası, teknolojinin bilgisayar sistemlerinin kullanılması, nitelikli personel alımıyla birlikte bir kurumsallaşma ve sosyal yardımlarda daha kurallı, kriterleri belli bir yaklaşıma ulaşma çabası ve daha hak temelli kapsayıcı yardımlar. İkincisi, hayırseverlik vurgusu ve sosyal yardımları hayırseverlik, sivil toplum ve özel sektör işbirliğinde, devletin sadece yönetici, düzenleyici olduğu bir modele geçilmesi isteği. Ancak, son yıllarda bu amaçla belediyelerin de sosyal yardım yapmakla görevlendirilmesi, sosyal yardım yapan çeşitli vakıfların devlet tarafından desteklenmesi ve özel sektörle iş birliği yapılan projelere rağmen devletin bu alandaki rolünün azaldığını ya da azalacağını söylemek mümkün değildir. Devletin sosyal yardımlardaki rolünü minimuma indirme ve hayırseverlik vurgusuyla sivil toplumu işin içine çekme isteğine rağmen devlet sadece düzenleyici olarak değil sosyal yardım harcamaları ve geniş bürokrasisiyle de sosyal yardım alanının içindedir.
KAYNAK: Dilik, S. (1980). Sosyal Yardımlar: İki Anlamlı Bir Terim. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 35(01).