İnsan hakları kuramı her insanın doğuştan sahip olduğu haklar olduğunu savunur. Bunlar yaşama hakkı, din ve vicdan hürriyeti, ifade özgürlüğü, mülkiyet hakkı, örgütlenme özgürlüğü, eğitim hakkı vb. olarak sıralanabilir. Aynı şekilde bu hakların İslam inancının özünde de olduğu ayetlerle desteklenir niteliktedir.
İnsan hakları kuramı yaşama hakkı ile hiç kimsenin hiçbir bireyin canına zarar veremeyeceğini, yaşama hakkının insanın doğuştan bir hakkı olduğunu söyler. Aynı anlamı içeren bu hak İslam inancının özünde de bulunmaktadır: “Kim bir cana veya toplum içinde bir bozgunculuğa karşılık olmaksızın bir başka cana kıyarsa bütün insanlığa kıymış gibi olur. Kim de bir canı kurtarırsa bütün insanlığı kurtarmış gibi olur” Ayeti de insanın hayat hakkı olduğunu, bir insanın canına kıymanın İslam dini tarafından hoş karşılanmadığını ifade eder. Aynı şekilde din ve vicdan özgürlüğü ve ifade özgürlüğü ile hiçbir bireyin başka bir bireyi zorla bir inanca, ideolojiye inandıramayacağını, herkesin dilediği gibi inandığı şekilde yaşayarak, düşüncelerini ifade ederek hayatını sürdüreceğini söylemiştir. Aynı ibareleri ve kastı biz İslam’ın özünde de görmekteyiz. Bunu da şu ayetle açıklayabiliriz: “Biz ona doğru yolu gösterdik. Artık ister teşekkür eder, ister nankörlük…” İnsan hakları kuramı her insanın özel mülkiyet hakkı olduğunu da söyler ve bunu devletin korumakla yükümlü olduğunu ifade eder. Hiç kimse hiç kimsenin mülkiyetini gasp edemez, sınırını ihlal edemez. Bu durum İslam’ın özünde de yasaktır. Bir insanın mülkiyetine zorla hakim olmak kul hakkıdır. Kul hakkına girmek İslam inancının özünde hoş karşılanmayan bir durum olduğu için mülkiyet hakkına saygı duyulması da yine ayetlerde ifade edilmiştir. Buna yönelik bir ayeti daha inceleyecek olursak: “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda geçersiz yollarla edinmeyin. Karşılıklı rızaya dayalı ticaret olsun ki kendi kendinizi öldürmeyin. Allah size karşı çok cömerttir.” ayetini örnek olarak gösterebilmemiz mümkündür.
Sonuç olarak İslam inancının özü ve insan hakları kuramının genel anlayışının birbirini destekler nitelikte olduğuna dair birçok örnek verilebilir. 3Tüm insanlar için hazırlanan insan hakları kuramının İslam’ın özüyle olan bütünlüğü, İslam inancının özününde tüm insanlara yönelik olduğunu destekler niteliktedir diyebilmek mümkündür. İslam’da insan haklarının teorik temeli olan “adalet” ilkesini İslam ve insan hakları bağlamında değerlendirmeden önce adalet kavramının ne olduğuna bakalım. 4Adalet kavramı Türkiye Diyanet Vakfı kaynaklarında “davranış ve hükümde doğru olmak, hakka göre hüküm vermek, eşit olmak, eşit kılmak” gibi mânalara gelen bir isimdir. Sosyolojik bakımdan adalet kavramı ise insanların sosyal refahı için kişinin ihtiyaçları ve emekleri karşılığında ona hakkı olanı vermek olarak tanımlanabilir. İslam inancında adalet ilkesinden Nisa Suresi’nin 105. Ayetinde şöyle bahsedilir: “(Ey Resulüm!) Biz Sana Kitabı (Kur’an’ı) Hakk olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın Sana gösterdiği şekilde adaletle hüküm veresin (İslami ve insani hukuk kurallarına göre hükümet edesin). Sakın (İslam’a ve insanlığa aykırı sistemleri beğenen ve sözde Müslüman geçinen) hainlerin tarafını çekmeyesin!” diyerek Allah peygamber efendimiz (s.a.v)’a adaletli olmasını buyurmuş, İslam ve insanlığa aykırı davrananların tarafına çekmemesi gerektiğini söylemiştir. Ayette direkt olarak insan kavramı geçmektedir. Zengin, soylu sülale, soylu ırk gibi bir ayrımcılık içeren bir durum söz konusu olmamıştır. Bir insana adaletli davranmak için insan olması yeterlidir. Yine İslam inancının adaletine yönelik olan tutumu Nahl Suresi’nin 90. Ayetinde şu şekilde ifade edilir: “Muhakkak ki, Allah Teâlâ adâleti, iyiliği ve karabet sahiplerine (muhtaç oldukları şeyleri) vermeyi emrediyor ve fuhşiyattan, münkerden, hukuka tecavüzden de nehyediyor. Düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” Bu ayetinde yine Allah insanların muhtaç oldukları şey olarak belirterek insanlara yalnız bir yardım olarak değil, ihtiyacı neyse o konuda iyiliği vermeyi emrediyor. Zaten adalet kavramının önemi en çok burada ortaya çıkıyor. Herkese eşit davranarak, eşit fırsatlar sunarak o insanlara iyilik yapamayız. 5Eğer birilerine iyilik yapmak istersek ihtiyaçları doğrultusunda bir ön değerlendirme yaparak bunu yapmalıyız. İslam inancının adalet ilkesini inceledikten sonra İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi kapsamında adalet kavramını değerlendirecek olursak, evrensel olarak hazırlanan beyannamede adaletten çok “eşitlik” kavramının ön plana çıktığını göreceğiz. İnsan Hakları Beyannamesi’nin 1. Maddesine bakacak olursak: “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır, birbirlerine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.” maddesi her bireyin doğuştan kazandığı haklar olduğunu, herkesin eşit olduğunu, o yüzden birbirlerine karşı iyi davranmaları gerektiğini vurgular. Bildirgenin 7. Maddesinde ise şu yazmaktadır: “Herkes yasa önünde eşittir ve ayrım gözetilmeksizin yasa tarafından eşit korunmaya hakkı vardır. Herkes, bu Bildirgeye aykırı herhangi bir ayrımcılığa ve ayrımcı kışkırtmalara karşı eşit korunma hakkına sahiptir.” Bu madde de yine yasa önünde herkesin eşit olduğunu, bu yüzden herkesin eşit koruma hakkı olduğu ifade edilmektedir. Yine bu maddeleri destekler nitelikte 21. Madde de eşitlik ibaresi geçmektedir: “Herkesin, ülkesinde kamu hizmetlerinden eşit yararlanma hakkı vardır.” Bu maddeyi de gördükten sonra bildirgede eşitlik kavramının ön plana çıktığını söylemek mümkündür. İnsan Haklarına paralel olarak bizim hukuk sistemimizde ve yine bazı ülkelerde tüm insanlar kanun önünde eşittir fakat zaman zaman bazı durumlarda “pozitif ayrımcılık” adı altında bireylere aslında adaletli bir şekilde hizmet sunulmaktadır. Bu bireyler genelde ülkemizde ya da farklı ülkelerde, genelde İskandinav ülkelerinde pozitif ayrımcılık uygulanan kişilerdir. Dezavantajlı grup olarak adlandırılırlar. Bu grupta kadınlar, çocuklar, yaşlılar, özel gereksinimli bireyler vb. olmaktadır. İslam inancının adalet anlayışı da pozitif ayrımcılık kavramıyla benzerlik göstermektedir. Fakat insan hakları savunucularının bu konuda tartışmaları sürmektedir. Kimi savunucular kadın, çocuk, yaşlı bireyler fark etmeksizin herkesin eşit olduğunu, bu yüzden kanun önünde eşit muamele görülmesi gerektiğini, pozitif ayrımcılığın eşitlik ilkesine aykırı olduğunu söylemektedirler. Bazı insan hakları savunucuları ise insanların doğuştan sahip oldukları haklar olsa da kadınlar, çocuklar, yaşlılar, özel gereksinimli bireyler vb. dezavantajlı gruplara pozitif ayrımcılık uygulanmasının biyolojik yapı ve fizyolojik sebeplerden dolayı daha adaletli bir tutum olduğunu, sosyal refah anlayışına sahip devletlerin bunu uygulaması gerektiğini savunmaktadırlar. İslam inancının ise bu tartışma arasında pozitif ayrımcılığı savunanlar ile paralel görüşte olduğu söylenilebilir.
Sonuç olarak, İnsan Hakları Bildirgesi’nin eşitlik ibaresi barındıran maddelerini incelediğimizde İslam inancıyla paralel olarak her insanın doğuştan haklara sahip olduğu, her bireyin insan olduğu için onuru olduğu, akıl ve vicdanlara sahip oldukları için birbirleriyle iyi anlaşmaları gerektiği ve bu durumun evrensel olduğu anlayışı hakimdir. İnsan Hakları savunucularının tartışma sürdürdükleri bir konu vardır. Bu konu pozitif ayrımcılığın dezavantajlı gruplara uygulanıp uygulanmaması ile ilgilidir. Bu hususta tartışmalar devam etmektedir. İnsan Hakları Bildirgesi bu hususta daha çok eşitlik ibareleriyle pozitif ayrımcılığı destekler nitelikte değildir. İslam inancının ise insan hakları savunucularının pozitif ayrımcılığı savunanlarla daha paralel görüşte olduğu söylenebilir. İnsan Hakları Bildirgesinin ve İslam inancının en büyük farkı ise adalet ve eşitlik kavramlarıdır. İnsan Hakları Bildirgeleri daha çok eşitlik kavramını ön plana çıkarmışken, İslam inancı insanların doğuştan hakları olmasını ve bu noktada herkesi eşit olarak görürken eşitlik ibaresinin gerektiğinde ve ihtiyaç durumunda adalet kavramı üzerine durarak eşitlik yanında adalet kavramını da vurgulamıştır.
KAYNAKÇA:
- Ali Şafak, İslam Dini ve Sosyal Adalet (Diyanet İşleri Başkanlığı, Sabah Gazetesi, 1990)
- Jim İfe, İnsan Hakları ve Sosyal Hizmet (Nika Yayınevi, 2003)
- Hakan Şahin, “Kuran’da İnsan Hak ve Özgürlükleri”, TESAM Akademisi Dergisi, 2017
- Tevhit Ayengin, İslam ve İnsan Hakları (İstanbul: Ravza Yayınları,2017)
- Recep Şentürk, İslam ve İnsan Hakları (İstanbul:İz Yayıncılık, 2017),3
- Abdullah Acar, “İslam ve Batı Medeniyetinin Hak, Emanet ve Adalet Anlayışları” Necmettin Erbakan Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Dergisi,( 2019), 47
- H. Yunus Apaydın, “Adalet Nedir?” Bilimname Yayıncılık, 2018