Freud bir feminist değildi. Liberaller için dokunulmaz kutsallıktaki aile içi ilişkileri çözümlemeye çalışan kişiydi. Onun kadınla erkeğin ailedeki rollerini belirlemeye yönelik çalışmaları ve daha önemlisi çocuğun toplumsal olarak belirlenmiş yetişkinlik rolüne doğru gelişim sürecini anlatması çağdaş feminist öğrenimin önemli bir kolu için temel oluşturur. Freud’un kadınlardan bahsetti önemli kitaplar ve makaleler vardır. Bunlardan biri de Cinsellik Teorisine Üç Katkı’dır. 1905 yılında tartışılan sadizm ve mazoşizm konusunda Freud ilkini eril davranış ikincisini dişil davranışla birleştirir.
İnsanda saf halde bir erillik ya da dişiliğin olmadığını söyler. Freud sadizm ile eril davranışı birleştirir ve pek çok erkeğin cinselliği saldırganlık ve boyun eğdirme eylemi ile içi çe geçmiş olduğunu ifade eder. Aynı zamanda mazoşizm cinsel yaşantı ve cinsel nesneye karşı edilgen tutumlardan oluşur. Böylece iki davranışı sırasıyla erkeksi etkenlik, efendilik arayışı ve kadınsı edilgenlikte köklerini bulur. Freud’un temel düşüncesine göre ergenliğe kadar oğlanlar ve kızlar birbirlerine çok benzerler fakat ergenlikte dişi ve eril özellikler arasında keskin bir farklılaşma ortaya çıkar. Ayrıca Freud kadınlar tarafından büyütülen kadınların eşcinsel olmaya eğilimli olabilecekleri gibi erkekler tarafından bütün erkeklerin de eşcinsel olmaya eğilimli olabileceklerini hissediyor görünmektedir. Ayrıca kız çocuğunun zahmetli bir büyüme sürecinden geçtiğini ifade eder, bu yüzden küçük kız çocuğunun cinselliği tümüyle eril bir özellik taşır iddiasında bulunur. Aslında Freud’un gözlemi kısaca kız çocuğun da ergenliği temel bir klitoral bastırma süreci olduğudur. Kızda özellikle klitoris cinselliğine ilişkin yani bir bastırma dalgasıyla farklılaşır. Ayrıca Freud kadınları cinselliklerini esas olarak erkek gereksinimleri eş ve annelik rolü çerçevesinde düşünmeye teşvik eden bir toplumsallaşma süreci betimler. Freud farklı bir makalesinde iki tür aşk nesnesini elsever ve özsever olarak betimler. Aralarında da bir ayrım yapar. Elsever anneyle ya da çocuğun ilk dönemlerinde onu besleyen kollayan ve koruyan kişi ile kurulan ilişkiden doğar. Özsever aşkın nesnesidir. Başka bir deyişle Freud kızın ilk olarak annesine duyduğu sevgiyi babasına aktarmasındaki zorluklar nedeniyle kızların özsever eylemlerinin temel duygusal yönelim haline gelinceye kadar genişletildiğini söylüyor. Freud’un bu tavrında ve düşüncesinde erkek bakış açısına sahip olduğu da görülmektedir. Freud’a göre kadınsı tipte bir aşkın zıttı temelde özsever ve öteki yönelimli olan eril tip bir aşktır ancak Freud bazı kadınlarda eril tip geliştirdiklerini kabul eder. Bir çocuk için duyulan sevgi bile özseverdir. Ebeveyn sevgisi ebeveyn özseverliğinin tekrar doğmasından başka bir şey değildir. Ayrıca Freud başka bir makalesinden kızların gelişiminde merkezi bir öğe olarak gördüğü penis kıskançlığı nosyonunu i ve kız çocuk erken dönemde klitorisin kendisinin eksik kaldığı bir organ olduğu nosyonu geliştirir. Kızların bunun sonucunda da bu olguyu kötü muamele olarak görerek aşağıladığını hisseder. Bu nedenle erkek çocuk katrasyon olasılığından korkuluyorken kız çocuk korkmaz ve kabul eder. Katrasyon korkusu erkeğin psişik gelişiminin en etkili güçlerinden birisi olduğu için süper egonun gelişimi üzerine güçlü bir rol oynar. Kız çocuğu ise kendisi zaten katrasyona uğramış gördüğü var sayıldığı için bu açıdan kaygılanacağı bir şey yoktur. Bu nedenle bir süper ego geliştirme yönünde daha az basınç hisseder. Kız çocuğunun geliştiği daha sonraki evre babasına bir çocuk doğurmayı arzulayarak penis yoksunluğunu telafi çabasına girme aşamasıdır. Freud kız çocuklarının anne nesnesini terk etmesini ve yerine babasını almasını nasıl aldıkları sorusuna kız ve erkek çocuklardaki psikoseksüel gelişimin çok farklı olduğu biçiminde cevap verir. Erkek çocuklarda Oedipus karmaşası katrasyon karmaşasına yenilirken kız çocuklarda onu olanaklı kılan ve yöneten katrasyon karmaşasıdır. Görüldüğü üzere Freud erkeklerin kadınlarınkinden daha gelişmiş bir süper egoları olduğunu savunur, süper ego uygarlığın kurallarını ilk suç aracılığıyla zorlar. Aynı zamanda uygarlığın kadınlardaki sadik saldırgan dürtüleri kontrol gereksinimi çok daha azdır çünkü bu tür kadınlarda çok daha az gelişmiştir fakat bu gereksinim erkeklerin en temel görevlerinden birisidir. Freud 1925’teki makalesinde feminist bakış açısından önemli bir söylem de bulunur. Makalesinde kendisini tedirgin eden soruna tekrar döner kadınlar sadece vajina lehine klitorisi reddetmekle kalmamalıdırlar. Aynı zamanda yetişkinliğe geçişte orjinal anne-nesne ile babanın yerini değiştirmelidirler. Burada Freud kızların anneye pre-oedipal bağlılığın önemini vurgular. Ayrıca Freud biseksüel eylemin kadında erkekten daha güçlü olduğunu savunmaktadır, bu kısmen doğrudur çünkü kadının iki cinsel organı vardır gerçek dışı organ olarak vajina ve erkek cinsel organına benzeyen klitoris. Ayrıca Freud kız çocuğunun ilk iddialı etkin evresini anneye duyulan güçle bağdaştırıyor. Bu evrenin anaerkil bir alana benzetilmesi feminist bir bakış açısından oldukça ilgi çekicidir. Feministlerin Freud’a ve izleyicilerine yönelttikleri temel eleştirilerden birisi psikoseksüel gelişimin hangi oranda biyolojik olarak belirlendiğine ilişkindir. Kadın psikolojisi hakkındaki Freud’cu düşüncelere karşı bir başka feminist itiraz bu görüşlerin açıkça erkek yanlısı oluşunadır. Millett’in İşaret ettiği gibi Freud Aristoteles tarafından başlatılan ve kadınlara eksik erkekler olarak gören kadın düşmanı batı felsefe geleneğini takip etmektedir. Horney ise asıl ihtiyacımızın kadın psikolojisinin otantik bir betimlemesini oluşturmak için bu eril düşünme tarzından kendimizi kurtarmamız olduğunu savunur.
Erkek yanlılığının bir ifadesi penis kıskançlığı nasyonudur, Beanuvoir de bunu eleştirir. Horney de gerçekte erkeğin kadının üreme gücüne duyduğu kıskançlığın daha önemli olabileceğini söyler. Çağdaş feministler tarafından itiraz edilen bir başka Freudcu ön kabul klitoral vajinal değişimdir. Ayrıca Freudcu kuramdan ve bu anlamda Freudcu feminizm de bir tür biyolojik determinizm olduğunu işaret etmekte fayda vardır. Mitchell’e göre feministlerin görevi insan toplumunun temel ideolojisinde bir değişime yol açmaktadır. Ayrıca Mitchell özellikle akrabalık sistemi içinde kadının daha iletilmesinin ataerkil toplumun hakim ideolojisi oluşturduğunu söyler bu ideoloji giriş süreçleri ise Freud’un tanımladığı gibidir. Rubin de bu duruma hak verir. Dolayısıyla Rubin feminizmin akrabalık da bir devrim başlatması gerektiğini savunmaktadır. Bu yolla mevcut sistemler yeniden örgütlenerek kadının müdahale edilmesi toplumsal sözleşmenin ve toplumsal cinsiyet kimliğinin oluşturduğu mevcut sürecin dayanağı olmaktan çıkacaktır. En önemli Fransız Feministler ataerkil sembolik düzeni faşizan ve ölüm yönelimli olarak görmeye eğilimlidirler. Bu düzende kadınlar ve onların gerçekleri reddedilip yok edilmektedir. Kadınlar söylemin sınırlarında sembolik anlayışın her aldıkları için farklı bir mekanda kalırlar.