Hızla değişen dünyamızda insanın yaşayabilmesi ,bir bakıma en yakın çevresiyle olan ilişiklerine ve çevrenin kişilerin davranışları üzerindeki etkisini anlamasına bağlıdır. İnsanın en yakın çevresi evi ve ailesidir. Anayasamızın 41.maddesinde “Aile Türk Toplumunun Temelidir. ”hükmü yer almaktadır. Aile, insanlık tarihi boyunca var olan ve değişmeler karşısında sürekliliğini her zaman koruyan bir kurumdur. Bu güne kadar kurulmuş olan bütün medeniyetlerde, bütün hukuk sistemlerinde ve dinlerde toplumsal hayatı, birlik ve bütünlüğü sağlamaya yönelik düzenlemelerin esas objesi aile olmuştur. Aile kan bağlılığı, evlilik ve diğer yasal yollardan, aralarında akrabalık ilişkisi bulunan ve çoğunlukla aynı evde yaşayan bireylerden oluşan; bireylerin cinsel, psikolojik, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarının karşılandığı, topluma uyum ve katılımlarının sağlandığı ve düzenlendiği temel bir birimdir. En küçük toplum birimi olarak da tanımlanan aile, insan yaşantısı içinde doğumdan önce başlayan ve doğumdan sonraki ilk gelişim yıllarından yaşamın sonuna değin etkinliğini sürdüren bir kurumdur. Bütün toplumlarda aile kişiliğin ortaya çıkmasında ve gelişmesinde etkili olan ilk sosyal etkendir.
AİLENİN TEMEL GEREKSİNİMLERİ
Güven Ortamı: Aile içindeki bireylerin emniyette olduğu, dışarıdaki tehlikeli olayların aile içine girmeyeceği duygusu, bu gereksinmenin temel nedenidir. Eğer çocuk ev içinde kendisini güven içinde bulmuyorsa çocuk ailenin dışında bir yere yönelir. Aile ile olan bağlarını koparır.
Değerli Olma Duygusu: Aile içindeki etkileşim; çocukları, “ben değerliyim” ya da “değersizim” duygusuna götürür. Bu gereksinim aile içinde yerine getirilmezse çocuk her türlü davranışla bu duyguyu elde etmeye çalışır. ”Ben değerliyim” duygusunu aile içinde elde eden birey kendisini kanıtlamak için aşırı davranışlarda bulunmaya gerek duymaz.
Yakınlık Ve Dayanışma Duygusu: Aile içinde temel güven ve dayanışma varsa aile dışında bireyin karşılaştığı stres getirici olumsuz olaylar yıkıcı etkisini pek göstermez. Güven duygusunun baskın olduğu aile, dış dünyanın yaratmış olduğu sıkıntı ve kaygılarından kendisini kurtarır. Bu tür aile içinde olan kimseler kendilerine olduğu gibi çevresine de güvenirler. Eğer aile içinde güven ve dayanışma sağlanmamışsa bu insanlar yoğun stres ve gerginlik yaşarlar. Bu kişiler kendilerine dahi güvenemezler. Dolayısıyla çevresinde yakın ilişkiler kuramazlar.
Sorumluluk Duygusu: Aile sistemi içindeki anne ve babalar davranış ve sözleri ile sorumluluk duygusunu ifade ederler. Aile içinde sadece anne baba değil herkes sorumluluk duygusunu paylaşır. Elbette ki çocuklara yaşları oranında sorumluluk yüklenmelidir. Tüm sorumluluğu kendi üzerine alan, çocuğunu sorumluluktan kurtaran anne ve babalar kendi yaşamını biçimlendirmekten aciz sürekli başkalarının yönetiminde olmaya yönelik bireyler yetiştirirler Bu tür tutumlar sonucunda yetişmiş bireyler yaşamlarında yer alan olaylardan sürekli başkalarını sorumlu tutarlar. Gelişimsel dönemi göz önüne alınarak çocuğun odasını toparlaması, ev işlerine yardım etmesi gibi konularda sorumluluğu sağlanabilir. Bunu yaparken kız ve erkek işleri kesin çizgilerle ayrılmamalıdır.
Zorluklarla Mücadele Ederek Onların Üstesinden Gelmeyi Öğrenme: Çocuğa her şey hazır verilmemelidir. Sorumluluk duygusunun gelişimi ile ilgili anlatılanlar zorluklarla mücadele etme ile ilgilidir. Çocuğun içinde bulunduğu gelişimsel dönem göz önünde bulundurularak çocuk kendi sorunları ile baş başa bırakılmalıdır. Bu durum onların zor sorunları ile mücadele ederek, uğraşmasına olanak vermek, kendisine güvenli sorun çözme becerileri gelişmiş bireyler olarak yetişmeleri için gereklidir. Karşılaştığı her zorluğa aşırı yardım eden ana babaların çocukları sürekli başkalarına muhtaç, kendilerine güvensiz olur. Böyle kişiler yetenek becerilerini keşfedemezler.
Mutluluk Ve Kendisini Gerçekleştirme Ortamı: Aile ortamı bir mutluluk ortamıdır. Şimdiye kadar anlatılan gereksinimlerin karşılanması mutlu olmayı getirir. Evde değerli olduğu duygusunu tadan birey mutlu olur ve yaptığı şeylerden doyum alır, kendini gerçekleştirme olanağı bulur.
Sağlıklı Manevi Yaşamın Temellerini Oluşturma Ortamı: Katı kurallar altında yetiştirilmiş çocuk sürekli yargılanacağı, cezalandırılacağı korkusunu yaşar. Kendi yaşantı ve deneyimlerini zenginleştirecek iç ve dış dünyasını araştırıp keşfedeceği yerine körü körüne itaati, kendi düşünce ve duygularından utanmayı öğrenir. Sağlıklı manevi yaşam ailenin çocuğuna verebileceği en önemli süreçtir. Sağlıklı bir manevi temeli olan insanlar kendisi ile barışık, insan ilişkileri olumlu ve kuvvetli saygılı bireyler olarak yetişirler.
Aile içi İletişim Nasıl Olmalıdır?
Etkili bir iletişim kurmanın temel prensiplerinden biri aile üyelerinin birbirlerine yeterinc zaman ayırması ve iletişimi sıklaştırmaktır. Sorunun ne olduğunu belirlemek elbette önemlidir ancak bunu yaparken olumlu şeylere odaklanın.
- İletişim kurmakta olduğunuz kişinin yaşını ve olgunluk düzeyini asla unutmayın. Küçük bir çocuğun sizi bir yetişkin gibi anlamasını beklemeyin. Eğer çocuğunuzla bir şeyler konuşuyorsanız, bunu mutlaka onun anlayabileceği dille yapın.
- İletişim kurarken asla yüz ifadelerini ve beden hareketlerini göz ardı etmeyin. Bazen söylenenlerle, bedenen iletilenler birbirini tutmayabilir.
- Kendi kızgınlığınızı kontrol edin, çocuğunuzu öfke ile terbiye etmeyin
- Bütün çocukların ilgi çekmek istediklerini unutmayın. Bir çocuğu olumlu davranışlara sevk etmenin en kolay yolu, iyi/doğru şeyler yaptığı zaman onunla ilgilenmektir.
- Aile içerisinde kurallarınızı bir defa koyduğunuz zaman, bunların nedenlerini çocuğunuza anlatın ve kurallarınızı değiştirmeyin.
- Ne olursa olsun çocuğunuzu etiketlemeyin. Bu etiket olumlu da olsa, olumsuz da olsa çocuk üzerinde belli belirsiz bir baskıya sahip olduğunu unutmayın.
- Çocuğunuzu koşulsuz olarak sevin, olduğu gibi kabul edin. “Böyle yaparsan senin annen/baban olmayacağım” gibi cümlelerden kaçının.
Açık ve doğrudan iletişim kurun
Ne istediğinizi, ne beklediğinizi, sizi üzen ya da sevindiren durumları aile üyelerinizin anlamasını beklemek yerine açık ve anlaşılır bir dil ile ifade edin. Örneğin; ev işlerinde üzerine düşen sorumluluğu almadığını düşünüyorum ve bana daha çok yardımcı olmanı istiyorum.
Tek taraflı iletişim yapmayın
Aile üyelerinize sadece kendi istek ve beklentilerinizi anlatmayın, aile fertlerinin de ilettiği mesajları dikkatli bir şekilde dinleyin. Size aktarılan mesajı doğru bir şekilde anladığınızdan emin olun. Eğer yanlış anladığınızı düşünüyorsanız; Seni doğru anladıysam. Burada kastettiğin gibi ifadeler kullanarak anlamadığınız noktalarda düşüncelerinizi yansıtın.
Kaba konuşmaktan kaçının
Aile üyelerinin birbirleriyle asla kırıcı, kaba veya küfürlü sözler kullanarak konuşmaması gerekir. Ayrıca lakap takmak, alaycı ve hoşa gitmeyen tavırda konuşmalar da olumsuz etki bırakır. Örneğin, en yakın arkadaşınıza sarf etmeyeceğiniz hiçbir cümleyi, aile üyelerine de sarf etmemelisiniz. Aile üyeleri ile konuşurken beden dili ve sözcükler tutarlı olmalıdır. İletişimin can kulağıyla sürdürülmesi gerekir.
Küskünlükleri uzatmamak
Kırgınlıkları ve küskünlükleri uzatmak ailenin tüm bireylerini olumsuz etkilemektedir. Çatışma çözme konusundaki becerilerinizi geliştirmeye çalışın, bu ailenizin ruh sağlığını koruyacaktır. Hatalı iseniz özür dilemeyi gurur meselesi veya küçük düşürücü bir hareket olarak görmemelisiniz.
Takdir etmek
Herkes, ailesi tarafından onaylandığını, kabul edildiğini ve beğenildiğini hissetmek ister. Bu sadece çocukların değil yetişkinlerin de en doğal ihtiyaçlarından biridir. Ancak sağlıksız aile yapılarında aile bireylerinin birbirlerine duydukları takdir ve beğeniyi ifade etmek yerine aşağılama ve küçümseme içeren cümleler vardır. Aile üyelerinize, onlarla gurur duyduğunuzu, başarılarını takdir ettiğinizi ve hayallerini desteklediğini söylemekten çekinmeyin.
Sevgiyi esirgememek
Aile üyeleriniz kaç yaşında olursa olsun sevginizi hissettirmekten ve onlara sevginizi söylemekten, onlara sevgiyle dokunmaktan ve onları kucaklamaktan çekinmeyin. Sevgi dolu bir dokunuşun enerjisinin, pek çok yarayı kapatabilecek gücü vardır.
Saygı Duymak
Karşımızdaki kişilere saygı duymak onların varlığını kabul etmek anlamına gelir. Saygı duymak karşımızdaki kişiye değer verdiğimizi, onu önemsediğimizi gösterir. Evlilik hayatında çiftlerin birbirlerine saygı duymaları birbirlerini benimsemelerini kolaylaştıracaktır. Çiftlerin birbirleriyle iletişimleri kuvvetlendirecektir. Çocuklarla kurulan iletişimi güçlendirecek, çocuklar kendilerinin değerli olduklarını hissedeceklerdir.
Doğal Davranabilmek
Karşımızdaki kişiye abartıdan uzak, duygularımızı doğal bir şekilde yansıtabilmek iletişimi güçlendirir. Abartılı ifadeler kişinin kendisinin umursanmadığı, abartılı tepki verenin de dinlemek istemediği mesajını verir. Evlilikte çiftler birbirlerine doğal şekilde dinlediklerinde eşler arası iletişim ve anlaşılırlık hissi daha kuvvetlenecektir. Çocuklarla iletişimde çocuğun duygularını anlamaya çalışmak, hissettiklerini normal şekilde paylaşmak çocuğun ailesine duyduğu güveni artıracaktır.
Dinleme
Karşımızdaki kişiyi etkili bir şekilde dinlediğimizde onun hem söylediklerine, hem söyleyiş tarzına jest-mimiklerine odaklandığımızda kişinin ne söylemek istediğini çok daha rahat bir şekilde anlayabiliriz. Bu durum anlatan kişinin dinlenildiği hissini kuvvetlendirir ve anlatmak istediklerini rahatça anlatmasını sağlar. Evlilikte dinleme becerisi çok önemlidir. Genellikle çiftlerden birisi eşim beni dinlemiyor, dinliyormuş gibi yapıyor der. Dinlenilmediğini hisseden çiftler iletişime belli bir süre sonra kendisini kapatır. Araya mesafe girdikçe iletişim kopuklukları hızlanır. Çocuklar içinde aynı düzen geçerlidir. Çocuklar ailelerini çok iyi filtre ederler. Her davranışları, söylediklerini kaydederler. Çocuklar iletişim kurmak istediklerinde anne babasının tavırları çocuğun büyüdükçe anne babasına bir şey söylememe davranışına dönüşebilir.
Kaynakça:
- Ş, Kara. “Ailede İletişim” Biruni Üniversitesi, İstanbul.