GÖÇÜN FEMİNİZASYONU ve GÖÇ POLİTİKALARININ KADINLARA ETKİSİ

GÖÇÜN FEMİNİZASYONU ve GÖÇ POLİTİKALARININ KADINLARA ETKİSİ

En genel anlamıyla göç bireyin çeşitli nedenlerle bulunduğu yeri terk etmesi olarak tanımlanmaktadır. Çeşitli nedenler ve bütün yer değiştirmeleri kapsaması bağlamında araştırmacılara geniş bir çerçeve bırakmaktadır göç olgusu. Bu geniş çerçeveye kadın ve çocuklar araştırma konusu olarak çok daha sonra girmiştir. Bu nedenle bu çalışma, göçmenlerin bir rakamı temsil etmekten daha fazla özellik yüklediği ve göçün daha iyi anlaşılmasının farklı göç türleri ve göç eden kadın, çocuk gibi sosyal gruplarla mümkün olabileceğini savunmaktadır. Bu savunmanın neticesinde, son yıllarda akademik alanda gittikçe daha fazla yer edinen kavram olan “göçün feminizasyonu”na odaklanılmıştır. Her ne sebeple olursa olsun insanların yaşadıkları coğrafyayı terk edip başka bir coğrafyaya göç etmesi bir kültür şoku başta olmak üzere bireyde ciddi etkiler bırakmaktadır. Bu etkiler olumlu olabilirken olumsuz da olabilmektedir. Normal şartlarda bile dezavantajlı olarak nitelendirilen kadın ve çocukları kapsayan bazı sosyal gruplar tüm bu süreçten diğer gruplara göre çok daha fazla etkilenebilmektedirler. Bu nedenle insan ticareti ve göç kadın çalışmalarının odaklandığı konulardan biri haline getirmiştir. Bu çalışmada ise göçün kadını kapsayan bir bakış açıyla ele alınmıştır.

Göç, kişinin memnun olmadığı yaşam koşullarını değiştirmek amacıyla ya da doğal, ekonomik, siyasal vb. zorunluluklar sonucunda, yaşadığı yeri değiştirmesi olayına verilen genel addır. (Yılmaz, 2008:17) Göç kısaca bireylerin bulundukları yerden başka bir yere gitmesi olarak da anlatılabilir. Göçün oluşum nedenlerine göre zorunlu ve gönüllü olabileceğini, süresine göre mevsimlik ve sürekli olabileceğini, mesafesine göre iç ve dış göç olabileceğini söylemek mümkündür. öçün Feminizasyonu olarak nitelenen kavram, ekonomik yönden gelişmiş ülkelerdeki kadın göçmen sayısının erkek göçmenlerden fazla olmasının yanı sıra, hedef ülkelerde kadına özdeş işlere olan talepteki artışı, kadının münferit olarak göç etme eğilimini ve kadının göçün tüm çeşitlerinde yer almasını işaret etmektedir. Çoğu zaman zorlu hava, yol ve ulaşım koşullarında göç etmek zorunda kalınması, genç-yaşlı tüm göçmen gruplarını ciddi hayati risklerle karşı karşıya getirmekle birlikte, çocuklar ve kadınlar tüm bu süreçten çok daha fazla etkilenebilmektedir. (Yılmaz, 2019:1) Normal şartlarda dahi dezavantajlı grupta nitelendirilen kadınlar göç süreciyle birlikte bulundukları konumdan daha fazla dezavantajlı konuma gelmektedirler. Göç süreciyle birlikte karşılarına çeşitli kriz durumları çıkmaktadır. İstismar, şiddet, ucuz iş gücü vb. durumlarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Kadınların zaman içerisinde bu göç sürecinde daha fazla rol üstlenmesi de “göçün feminizasyonu” kavramını ön plana çıkarmıştır.

Nedeni ya da şekli ne olursa olsun bireyin bulunduğu coğrafyadan, kültürden ayrılıp başka bir coğrafyaya göç etmesi, hangi sosyal gruba ait olursa olsun göç edenlerde ciddi etkiler oluşturabilmektedir. Bu etkilerin bir kısmı olumlu olabilirken olumsuz kısımları da bulunmaktadır. Bazı sosyal gruplar bu göç sürecinden diğer gruplara göre çok daha fazla etkilenebilmektedir. Ayrıca kadınların insan ticareti gibi bir insanlık suçunun temel unsuru haline geldiği de görülmektedir. Birçok göçmen kadın için yasal statüsü eksikliği onların eşlerine, işverene ya da devlete bağımlılığını oluşturan etmenlerdir. Bu bağımlılık durumu onları diğer cinse muhtaç duruma getirir ve bu durumda savunma eksiklerinin olduğu hissini yaratır. Kadınlar temel sosyal haklardan toplum içinde savunmasız bırakılarak, sosyal ve ekonomik dışlanmaya mahrum bırakılarak yararlanamaz hale getirilir. 2017 sonu itibariyle 258 milyon insan doğduğu topraklardan farklı bir yerde yaşamaktadır. Bu durum, 2000 yılındaki 173 milyon olan rakamın geçen zaman içerisinde yarı oranında arttığını göstermektedir. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) “ilgi alanına girenler” kategorisinde yer alan verilere göre 65,6 milyon insan ülkelerinde yaşadıkları bölgelerden göç etmeye zorlanmış durumdadır. Kadın ticareti, özellikle 90’lı yılların sonu ve 2000’li yılların başından itibaren Türkiye’nin de gündeminde yer almaya başlamıştır. İnsan ticaretinin yanı sıra kadını belli başlı bir göç konusu olarak ele alan diğer çalışmalar bakıcılık, ev hizmetlerinde çalışma, siparişle evlilik gibi alanlara yönelmektedir. (Yılmaz, 2019: 2) BMMYK’nin ilgi “alanına girenler” kategorisindeki göçmenler cinsiyetlere göre gruplandırıldığında ise erkek göçmenlerin dünya genelinde toplamda yaklaşık %2’lik bir farkla en büyük göçmen kitlesini oluşturduğu görülmektedir. Ancak, bu fark göçmenlerin büyük bir çoğunlukla erkeklerden oluştuğu yönündeki algıyı kıracak düzeydedir. (Yılmaz, 2019: 3) “Göçün feminizasyonu” temel olarak beş alanda durumla ilişkilendirilebilir. İlk olarak ekonomik yönden gelişmiş ülkelerdeki kadın göçmen oranının fazla olması denebilir. İkinci olarak kadın göçmen oranındaki sayının artışıdır. Üçüncüsü klasikleşen göç hareketi dışına çıkarak tüm göç çeşitlerinde yer almasıdır. Dördüncüsü dolaylı olarak kadınları ilgilendirir. Erkeklerin ülkelerinde dahi tam zamanlı iş bulmasından kaynaklı sebepler kadınları başka coğrafyalara göç etmeye itmektedir. Beşincisi ise ve göç edilen ülkelerde kadınlarla özdeşleşmiş işlerin popülarite kazanıp, bu işlere talebin artmasıdır.

Göç kararının alınmasında göreli yoksulluk başlıca rolü oynasa da göçmen kadınlar genelde toplumların en yoksul kesimlerinden gelmezler. Kadın göçmenler erkek göçmenlerden daha varlıklı ve eğitimli olabilmektedirler. Filipinler ve Meksika’dan göçmen kadınlar lise ve yüksek okul diplomasına sahiptir ve ülkelerinde orta sınıf düşük ücretli işlerde çalışmışlardır. Göç kimi zaman başarısız bir evliliğe ve erkek yardımı olmadan çocukların bakımını üstlenmeye pratik bir cevaptır. (Toksöz, 2011:197) Genel olarak kadınların göç etme nedenlerine bakıldığında ise yoksulluk, güvenlik sorunları, iş pazarı talebi, aile birleşmeleri, evlilik, ücret farklılıkları, yurt dışı bağlantıları vb. olarak sıralanabilir. Aynı zamanda kadınlar da erkekler gibi daha yüksek hayat standartlar, sosyal refah, eğitim ve sağlık hizmetlerinden yararlanma gibi nedenlerle göç etmek isterken, göçün zorlu yönleriyle yüz yüze kalabilmektedir. Kadın aleyhine organize edilmiş toplumsal cinsiyet rollerinden kaçma isteği de kadınların göç etme sebeplerinden biridir. (Kalem, 2021:6) Kadın göçünün sınıflandırılmasına bakıldığında ise genel göç sınıflandırmaları ile benzer şekilde olduğunu söylemek mümkündür. İstekli ve zorunlu olmak üzere göçler iki gruba ayrılabilir. “İstekli” olarak yapılan göç türü içerisinde İşçi Göçünü, Aile Birleşmesi amacıyla yapılan göçleri ve evlenme amacıyla yapılan göçleri barındırır. “Zorunlu” olarak yapılan göç türü ise içerisinde mülteci/sığınmacı göçünü ve insan ticareti mağdurlarının göçlerini barındırır.

Türkiye’nin göç ile ilgili hukuki alandaki çalışmalarının, göç alan ülke konumuna gelmesiyle birlikte başladığı görülmektedir. Bu bağlamda Türkiye’nin göç politikasına bakıldığında 1951 tarihli Birleşmiş Milletler Cenevre Anlaşması’ndaki kriter ve coğrafi alan belirlemelerine göre sözleşmeyi imzaladığı görülmektedir. (Sağıroğlu, 2015:13) Türkiye koyduğu “coğrafi çekince” ile sadece Avrupa devletlerinden gelen göçmenleri kabul ederek “mülteci” olarak tanımlamış, Avrupa dışından gelen kişilere ise geçici sığınma statüsü içerisinde yer vermiştir (Canyurt, 2015: 4) Türkiye’de göç yönetimi 2013 yılı öncesi ve sonrası olarak iki aşamada incelenebilir. 2013 yılı öncesi yeterli bir kurumsal yapının olmaması nedeniyle göç yönetiminin sağlıklı bir şekilde işletilemediği belirtilmektedir. Bu süreçte yabancıların ve göçmenlerin ülkeye girişleri ve gerekli işlemlerin İçişleri Bakanlığı’na bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Yabancılar Şubesi ile birlikte valiliklerin görev alanına bırakıldığı görülmektedir. 2013 yılı sonrasında ise 11 Nisan 2014 tarihinde Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu yürürlüğe girerek göç yönetimi alanında kurumsal bir yapılanmanın ilk adımı atılmıştır. Kurulan Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ile Türkiye’de merkeze bağlı yeni bir yapı oluşturulmuştur. (Demirhan ve Aslan, 2015: 46) 6458 Sayılı Koruma kanunu ile amaçlanan, Suriyelilerin ihtiyaçlarına yönelik daha net kararların alınabilmesi için, iç hukukta var olan boşluğu doldurmaktır. Göçler neticesinde çeşitli dernekler, topluluklar, üniversitelerde sosyal araştırma merkezleri kurulmuştur. İlk olarak 1968 yılında kurulan Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü’nün nüfus ve göç ile ilgili olarak bazı çalışmaları yürüttüğü bilinmektedir. Sonrasında 2005 yılında Bilgi Üniversitesi’nde kurulan Göç Araştırma ve Uygulama Merkezi göç alanında çalışmalar yapmıştır. (Çakı, 2018: 38)

Kadınlar insan ticareti örneğinde olduğu gibi farklı şekillerde sömürülmenin yanında, başta yetersiz sağlık koşullarından kaynaklanan sorunlar olmak üzere farklı sorunlar ve risklerle de karşı karşıya kalmaktadır. Bunlar şu şekilde sıralanabilir: Kaçakçılar, diğer göçmenler, polisler ve sınır görevlileri tarafından yüksek riskli fiziksel ve cinsel taciz, hijyen olanaklarına sınırlı erişim, üreme ya da gebelik önleyici sağlık hizmetlerine ulaşamama, düşük kaliteli, sağlık ve yaralanma risklerinin yüksek olduğu, psikolojik, fiziksel ve cinsel sömürüye açık işlerde çalışma zorunluluğu vb. Kadın göçmenler içerisinde bazı kadınlar hemcinslerinden daha fazla riskle karşı karşıya kalmakta, bu nedenle daha fazla korunmaya ihtiyaç duymaktadır. Bu grupta yer alan kadınlar şu şekilde sıralanabilir: Refakatsiz ve tecrit edilmiş tek kadınlar, tek ebeveynli kadınlar, Cinsel şiddet kurbanı kadınlar, Eşcinsel kadınlar, Ruh sağlığı bozuk ve travma geçirmiş kadın mülteciler, Gözaltındaki veya benzeri durumdaki kadınlar. Göç yıllarca devam eden zorunlu bir süreç olarak ele alınmalıdır. Mülteci olmanın getirdiği sorunlara ek olarak üreme yeteneğinden dolayı birçok sorumluluğun yüklenmesi, mülteci kadınların üzerinde önemle durulması gereken riskli grup olarak kabul edilmesine neden olmaktadır. Bu nedenle öncelikli gereksinimler olarak; mülteci kadınların göç ettikleri topluma politik ve sosyal uyumu için sektörler arası iş birliği gerekmektedir. Yağmur, Aytekin 2018:3)

Göç, siyaset biliminden uluslararası ilişkilere kadar birçok alanın araştırma konusu olabilmektedir. Dolayısıyla her bilim dalı göçü kendi kavramsal temellerine göre tanımlamakta ve göçe ilişkin tartışmaları da yine bu eksen etrafında şekillendirmektedirler. Ancak, her ne açıdan ele alınırsa alınsın bilinen bir şey var ki o da göçe sınırları belirsiz, tekil bir olguyu ifade eden bir anlam yüklemenin doğru olmayacağı, onu içerisinde barındırdığı farklı sosyal gruplar ve dinamikleri ortaya çıkarmak şartıyla anlamaya ihtiyacımız olduğudur. Söz konusu sosyal gruplardan, daha dezavantajlı olan çocuklar ve kadınlar bu durumları itibariyle çok daha iyi anlaşılmak durumundadır. Kültürel ve bireysel farklılıklar, şüphesiz yapılan ve yapılacak çalışmalardaki en büyük güçlükleri oluşturmaktadır. Kadın göçmenlerin oransal büyüklüğü ise neredeyse 1960’lardan bu yana kadınların göç içerisindeki payı erkeklere oldukça yakın seyrettiği yönündedir. Ancak, özellikle Avrupa ve Kuzey Amerika’daki kadın göçmenlerin genel göçmenlere göre oransal olarak ağırlığının artması, 10 hatta bazı bölgelerde kadın göçmen oranının %70-80’lere çıkması göçün “feminizasyonu” kavramını da gündeme getirdiği söylenebilir. Göçmen kadınlar göç sürecinde hem göçün başlangıç aşamasında hem de göç yolculuğunda yanında olan bireylerden ve göç sonucunda vardıkları yerde almayı bekledikleri manevi destekler bulunmaktadır. Bu durumda göçe çıktıkları bireylerin özellikleri ve göç sonucunda varacakları yerin dini ve kültürel özellikleri de etkili olduğu söylenebilir. Göçmen kadınların göç yolculuğuna başlarken yanlarında olan bireylerden bekledikleri manevi desteği genelde aldıkları görülürken aynı zamanda kendilerinin de yanlarındaki bireylere manevi destek verdikleri görülmüştür. Ayrıca göç sonucunda vardıkları yerde bekledikleri desteği aldıkları ve alamadıkları durumlarla karşılaştıkları da görülmektedir. (Kılıç, Karapınar, 2021:13) Kadınların şiddet ve istismara uğrama olasılığını azaltan en önemli faktör ekonomik bağımsızlık olgusudur. Ekonomik bağımsızlık olgusundan bahsederken yalnızca para kazanmaktan bahsedilmemektedir. Kadınlar için, bu olgunun ataerkil düzeni dönüştüren bir duruma gelmesi, kazanılan para üzerinde karar verici olmak hakkı ve bunu içselleştirmelerinden geçmektedir. Feminist araştırmaların diğer alanlarda yoğunlaştığı gibi ekonomik şiddet alanında da yoğunlaşması, feminizmin kadın erkek ilişkisini yeniden tanımlaması ve dönüştürmesi yolunda önemli bir araç olabilir. (Yalçın, 2015:9) Ayrıca göçler sonucunda çeşitli dernekler, topluluklar, üniversitelerde sosyal araştırma merkezlerinin kurulduğu görülmüştür fakat bu kurulumların kadınların ya da dezavantajlı grupların göç olgusundan dolayı karşılaştıkları krizleri çözmede yeterli olmadığı da tespit edilen farklı bir husus olmuştur. Bu nedenle bu noktada yeni politikalar ve saha çalışmaları artırılmalıdır.

KAYNAKLAR

  • Canyurt, D. (2015). “Suriye Gelişmeleri Sonrası Suriyeli Mülteciler: Türkiye’de Riskler”. Akademik Bakış Dergisi. Sayı: 48. ss. 127-146. İstanbul.
  • Çakı, A. (2018). “GEÇMİŞTEN BUGÜNE TÜRKİYE’NİN GÖÇ POLİTİKASI VE SURİYELİ GÖÇMENLER BAĞLAMINDA GÖÇ YÖNETİŞİMİ Yüksek Lisans Tezi Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı, Karaman
  • Çakı, G. (2020). “İnsan Ticaretini Önlemeye Yönelik Olarak Kadınları Konu Alan Halkla İlişkiler Kampanyaları Üzerine Bir İnceleme“ Göç Araştırmaları Dergisi c. 6 S. 1
  • Demirhan, Y., ve Aslan, S. (2015). “Türkiye’nin Sınır Ötesi Göç Politikaları ve Yönetimi”. Birey ve Toplum Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 9
  • Doğangün, G. Keysan, A. (2021)“GÖÇÜN SURİYELİ KADINLARIN TOPLUMSAL CİNSİYET PRATİKLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: İMKÂNLAR ve ZORLUKLAR ” Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, c.1 s.1
  • Kalem, A. (2021). “Göç ve Annelik: Ulusaşırı Göçmen Kadınların Annelik Pratikleri“ Necmettin Erbakan Üniversitesi Medeniyet ve Toplum Dergisi C.5 S.2
  • Kılıç, C. Karapınar, D. (2021) “Göçmen Kadınların Erzurum’da Yaşadığı Göçmenlik Deneyimleri Üzerine Nitel Bir Araştırma” Sosyal, Beşerî ve İdari Bilimler Dergisi c.4 s. 1
  • Sağıroğlu, A. Z. (2015). “Türkiye’nin Değişen Göç Karakteri”. Sosyoloji Divanı Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 6, ss: 9-30. Toksöz, G. (2011). “Kalkınmada kadın emeği”. İstanbul: Varlık.
  • Topak, E. Çamur, G. (2022) “Göçün Kadına Etkileri ve Sosyal Hizmet“ Samsun Sağlık Bilimleri Dergisi C.7 S.1
  • Yağmur, Y. Aytekin, S. 2018 “ Mülteci Kadınların Üreme Sağlığı Sorunları ve Çözüm Önerileri ” Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi E-Dergisi c. 11 s.1
  • Yalçın, Ç. (2015). “Türkiye’de ev hizmetlerinde çalışan göçmen kadınlar ve ekonomik şiddet“ Feminist Eleştiri Dergisi C.7 S.1
  • Yılmaz, A. (2019). GÖÇ VE KADIN:“GÖÇÜN FEMİNİZASYONU” VE KADIN GÖÇMENLERİN DURUMU. Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 17(01), 383-400.
  • Yılmaz, A. (2008). “Göç Sürecinde Kadın: Aile İçi Konumu Üzerine Bir Araştırma” Yüksek Lisans Tezi. Adnan Menderes Üniversitesi Sosyoloji Anabilim Dalı, 6, Aydın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir